Türk evi nedir ?
Türk evi İçinde doğup büyüdüğünüz, coğrafyanın birikiminden, yaşama kültüründen doğan evi tanıyabilmek için Türk evini de bilmeniz gerekir.
Bir nesil en saf şekliyle bu ev de somutlaşır… Çünkü ev, varoluşun anlaşılması güç sürecinde şekillenir” 1. Kiminin apartmanda, kiminin gecekonduda yaşadığı, her binanın değişik zevkler ve üsluplar sergilediği bugünün karmaşık yapısal çevresinde böyle bir düşünce pek doğru görünmemektedir.
Ancak sanayi öncesi toplumlarda, geleneksel biçimlerin uzun saflaşma dönemleri sonucu kristalleştiği bir ortamda, yaşam biçimi ile ev biçimi arasındaki yakın ilişki daha iyi anlaşılabilir. Ev, geleneksel kent görüntüsünün temel bileşeniydi.
Toplumda ailenin merkezi önemi göz önüne alınırsa ev biçimi, o anlaşılması güç süreç sırasında değil, belki de yaşamın maddi ve ruhsal koşullan sonucu ortaya çıkmıştır. Ev kavramı kuşkusuz toplum psikolojisi ve insan ruhu ile derinden ilişkilidir.
Yapı tekniklerinin ve sosyo-ekonomik koşulların değişmediği bütün sanayi öncesi ortamlarda geleneksel ev tipolojisi basmakalıptı. Bunun nedeni dış dünya ile ilişkilerin sınırlılığı ve görsel çeşitliliğin yokluğudur. Konut mimarisi tarihi bu uzun dönemli kararlılığın yansımasıdır. Temel tipoloji tek tek konutları o toprakların tarihi ve coğrafyası ile ilişkilendirirken,küçük değişiklikler mal sahibinin kimlik belirtisiydi.
Değişim hızı son derece düşüktü modern çağın yaklaşmasına kadarda öyle kalmıştır.Tasarım kavramı olarak yeni bir ustanın yaptığı yenilik hemen belli olmakta, yerli olmayan bir zanaatkarın gösterdiği yeni bir biçim dikkati çekmektedir. Yeni bir biçim düzeninin kabulünde evin sahiplerinin ve kullanıcılarının onayı gerekliydi.
Böyle bir süreçte estetik kalite, köklü bir deneyimin bir parçası, işçiliğin kalitesi de evin sahibinin statüsünün simgesidir,istek, yapımcı ve evin kendisi arasındaki bütün bu organik ve görünen ilişkiler bir toplumun kültürünün doğrudan ifadeleri olarak anonim konut geleneklerinin önemine işaret ederler.
Özellikle basit mimari biçimlerin tarihi değerlendirmesine ilişkin bir sorunu da vurgulamak gerekir. Antropologlar ve antropolojik eğilimli mimarlar basit projelerin basit sosyal ve kültürel yapıların göstergesi olduğunu düşünürler. Örneğin aynı mekanın çok amaçlı olarak kullanılması ilkel bir toplumun işareti sayılır. Ancak Türk Evi’nde odanın çok amaçlı kullanımını bu şekilde niteleyemeyiz.
Türk döneminde Anadolu tarım toplumudur ve Türk Anadolu’sunda ev biçimlerinde binlerce yıllık yapı anıları vardır. Benimsenmeleri belirli tarihi koşulların oluşturduğu kültürel yönelmenin sonucu olmuştur. Bu biçimler ev kavramına belirli bir kültürel yaklaşımın ifadesi, Anadolu-Türk toplumuna özgü mekanda tutumluluk, aile yaşamı ve evin çeşitli işlevlerinin ilişkileri olarak değerlendirilmelidir.
Çadır yaşamının kaçınılmaz etkisi, imparatorluk başkentinin etkileri daha sonraki dönemlerde Avrupa etkisi ayrı ayrı incelenmelidir. Bu çalışma Osmanlı dönemi konut mimarisi gelişiminin ana çizgilerini, temelde Hayatlı Ev ve daha sonraki dönüşümlerin ele alınmalıdır.
Konut mimarisinin biçimsel sözlüğünün kamu yapılarında da aynen benimsendiği belirtilmelidir. Vali Konaklarının, kervansarayların ve kahvehanelerin ahşaptan yapılma büyüleyici örnekleri vardı.Revaklar, geniş saçaklar, çıkma üst katlar ve cumbalar ve çok sayıda pencere bu yapılara çekici, adeta sihirli bir görünüm kazandırıyordu. Bunlar bir geleneğin mimarinin bir çok alanında geniş etkinliğini gösteren örneklerdir.
T ürkçede ev sözcüğü Latincedeki domus’a yani ailenin barındığı yapı terimine eşdeğerdir.Dışarısı erkeğin dünyası iken ev, kadınındır. Evin günlük yaşamında kadının günlük işleri olan yemek pişirme, ekmek yapma, dikiş nakış, çamaşır yıkama ve köylerde küçük taşra kentlerinde meyva kurutma, odun kesme ve hayvan bakımı için geniş mekanlara gerek vardı. Büyük dolaplar, eşek, at veya katır için ahır, avluda ya da bahçede kümes de gerekliydi.
Bütün bunlar günlük işleyişi ile kırsal özelliklere sahip tarımsal bir ekonominin ortak nitelikleriydiler. Bütün bu günlük işleri yapan kadın olduğundan temel ev kavramının biçimsel gelişiminin Türk ailesinin karakteristik yaşamının sonucu olduğunu kabul etmek gerekir. Evin çalışma alanları avluya açılırdı ve zemin katta sokağa tümüyle kapalıydı. Dolayısıyla giriş ve servis katı dışarıya pek açılmayan kontrollü bir alandı. Evin girişi geçilmez bir kale kapısı gibiydi; ailenin iç yaşamının kalesi. Bu anlamda Türk evindeki haremin de anlamı budur: özel iç mekan.
Türk evinde bahçe yada avlu kapısından genellikle döşeli olmayan bir avluya girilirdi. Burada bir kuyu, bir çeşme ya da havuz yani su unsuru, birkaç ağaç; genellikle meyva ağacı ya da çiçek olurdu. Bu doğulu kralların cenneti bir paradeisos değil, dışarıya çıkmadan yaşayan sıradan bir kadının kendi kendine yeterli dünyasıydı. Birinci kata {piano rıobile) avludan yarı açık merdivenlerle çıkılır, en klasik biçiminde burada avluya doğru biraçık galeri olurdu.
Birinci kat kapalı bir alan değildi. Gelişmiş biçiminde sokağa doğru taşar ve kadınların gelip geçeni izleyebileceği birçok pencereye sahip olurdu. Pencerelerde dışardan geçenlerin içeriyi görmesini engellemek için ahşap kafesler bulunurdu.
Ev içinin dışardan görsel soyutlanması burada da sürüyordu. Bugünün bakış açısına göre kadının mimari ile soyutlanması davranışsal bir tasarım olarak açıklanabilir. Fakat bu evin iç mekanları, biçimsel ve mekansal olarak çok canlıydılar. Işıkla dolu, kadının kapalı yaşamı biraz yaşanır kılan bir fiziksel ortam oluşturuyorlardı.
Odanın elemanları
Sedir ;Pencerelerin altında odanın iki ya da üç yanım çeviren ve evle birlikte inşa edilen bu sedirler odanın en aydınlatılmış alanlarında bulunurlar. Oda biçimine göre sedirlerin düzenlenmeleri de değişik olabilir, fakat temel ilke girişin karşısına gelecek şekilde yerleştirilmeleridir.
Sedirlerin yükseklikleri genelde 30-40 santimetre, derinlikleri 70-80 santimetre olur. Erken dönemlerde yüksekliklerinin daha az olduğu görülür. Yakın zamanda yapılmış sedirlerin yükseklikleri modern sandalye yüksekliği kadardır. Sedirler tahta kalaslar kullanılarak zeminin ana kirişleri üzerinde kutu şeklinde yapılır ve kaplanırlar. Konstrüksiyonları sandık gibi kullanılmaya elverişlidir. Fakat
bu uygulama sedir yüksekliğini arttırdığı için çok yaygın değildir.
Yüklükler ve diğer Dolaplar;
Yüklükler gündüzleri yatakların kaldırıldığı dolaplardır. Genellikle ana pencerelerin karşısında ve giriş tarafında yer alırlar. Başka bir işlevleri eyvan ve diğer odalar arasında ses yalıtımıdır.
Bu büyük yüklüklere ek olarak özellikle ocakların iki yanında şamdanların, kap kaçağın ve su testilerinin koyulduğu küçük gözler (nişler) yer alır.Yüklüklere ve ocak çevresindeki küçük nişlerden başka odanın giriş tarafındaki yüklüklerin üzerinde musandıralar (kapı yanındaki duvarda boydan boya yer alan ve içine yatak takımları ve şilteler konan dolap)bulunur.
Döşeme ve tavan;
Oda döşemesinin görüntüsel önemi yoktur, çünkü döşeme halılarla kaplıdır. Bu yüzden döşeme tahtaların kirişlere çakılması ile oluşturulmuş ve yalıtım düşünülmemiştir, Bu nedenle halı ve kilimler soğuğa karşı yalıtım amacına da hizmet etmişlerdir.
Döşemenin sadeliğine karşın tavanın süslemeli simgesel bir niteliği vardır.
Genel olarak üç tür tavan bulunmaktadır: düz, yükseltilmiş ve kubbesel.
Bunların arasında düz tavan en yaygınıdır. Yükseltilmiş tavan ise çatı kemeri şeklinde içbükey bir profil olarak duvarlardan başlar ve yatay bir orta alan ile biter.
Barok kökenli içbükey profil onsekizinci yüzyılda ortaya çıkmıştır. Taşraya başkentten ithal edilerek daha çok ondokuzuncu yüzyılda, özellikle zengin evlerinde kuUanılmıştır. Kubbesel tavanın yapılması Ssyrektir ve yalnızca zengin evlerinde görülür. En iyi örnekleri İstanbul’daki saraylar ve büyük konutlarda bulunur.
Pencereler ve Işıklandırma;
Odalarda sokağa bakan birkaç pencere bulunur.Pencerelerin sayı ve büyüklükleri bol ışığın içeri girmesine izin verir.İşlevsel olarak, soğuk günlerde tahta kepenklerle kapalı tutulan büyük alt pencerelerden ışık girmemesi nedeniyle üstteki küçük pencerelerden ışık girmesinin amaçlandığı ileri sürülebilir. Bu düzenlemenin saray geleneğinden kaynaklandığı da düşünülebilir. Yüksek tavanların, alt kısımdakiler açılabilen normal, üsttekilerin ise açılamayan süslemeli pencereler gerektirdiğisavlanabilir.
Onbeşinci yüzyıldan beri çift sıra pencere görülen cami mimarisinin bu düzenlemenin prototipi olduğu da ileri sürülebilir. Üst pencereleri süslemeli yapmak işlevsel bir nedeni bağlanabilir. Bu pencereler yüksekte, ulaşılmaz dolayısı ile açılamaz yapılmışlardır.Oda pencerelerinin kayda değer bir özelliği açılma sistemleridir.
Sedirler pencerelerin hemen altında olduğundan oturan insanları rahatsız etmeden pencerelerin açılması için en mantıklı yöntem düşey hareket eden düşey sürme pencereydi. Bu tip pencerelere daha çok İstanbul’da raslanmakta, taşrada ise daha küçük boyutlarda telaro pencereler görülmektedir.
Kapı;
Odanın kapıları alçak tutulmuştur (ortalama 2 m.) ve dikdörtgen, seyrek olarak da özellikle Barok dönemde kemerli çerçeveleri olur. Kapılar oda içindeki dolap kapaklarına göre genelde daha az süslenirlerdi.
Ocak;
iki ya da üç odası olan sıradan evlerde yalnızca baş odada ocak vardır. Daha varlıklı evlerde iki ya da üç odada ocak bulunabilir.Yangın tehlikesine karşı ocaklar genelde taştan örülmüş bir duvarın içine yapılırlar. Bu uygulamaya özellikle Batı Anadolu’da dikkat edildiğini görüyoruz. Ancak ocağın dolaplarla birlikte ahşap duvarlarda bulunması da yaygındır. Bu gibi durumlarda yangına karşı özel bir önlem alınması da düşünülmemiştir.
Cephe Tasarımları ;
Türk evlerinin cephelerinde kullanılan renkler Türkler için kırmızı, sarı, mavi, beyaz,Hristiyanlar ve yahudiler için gri, kahverengi ve siyahtı. Çimento sıvanın kullanılmaya başlamasına kadar renk olasılıkla İstanbul kent manzarasının önemli bir öğesi olmuştur. Ondokuzuncu yüzyılın büyük konakları Orta Avrupa’dan onsekizinci yüzyılda geldiği düşünülen barok zevklerini yansıtan pembe, her tür kırmızı, zeytin yeşili, sarının tonları ile boyanmışlardı.
Taşra mimarisinde ise renk kullanma eğilimi azdır.Yalnızca ahşap öğelerin kireç ile boyandığını görmekteyiz.
Beyaz, mavi ve kırmızı kullanılmıştır. Daha önceki dönemlerde boya kullanımına ait pek az bilgi bulunmaktadır.
Ev cephelerinde mistik ya da batıl inanışlara hitap eden bazı öğeler vardır.
Bunlar muskalar, geyik boynuzları, nazar boncukları ve Tanrıyı anan çeşitli yazılardı; Maşallah Kane,Ya Melik El-mülk gibi. Yapım tarihi bu yazmalarla birlikte yakılırdı. Saçakların altına küçük kuş evleri yapmakta iyilik ve şefkat ifadesi olarak görülürdü.
19. yüzyıl sonu-20. yüzyıl başlarında uygulanan Bağdadi duvar tekniklerini de bu yapılarda görebilirsiniz.
Hayat, merdiven, açık ve yarı-açık alanlar, hayat-oda ilişkileri, odaların düzenlenmesi gibi özellikler uzun yüzyıllar değişmemiştir. Biçim düzenleri kültürel gereksinimlere yanıt veren, estetik davranış ve değerler oluşturmuşlardır. Toprakla uğraşmaya başlayan göçer, bir açık hava insanıdır, zevkleri basittir.
Unutmayın ;