1. Anasayfa
  2. Yaşam

Siz kimsiniz ?


Siz kimsiniz ?

Düşünen kafalar, binlerce, yüz binlerce kez şu soruyu sordu: Ben kimim? İnsanın kendi kendine “Ben Kimim?” diye sorması…
Ne tuhaf değil mi?Ama insan ne kadar kendini tanıyor?Çevrenin ve kainatın en ince ayrıntılarıyla ilgilenen insan, kendi ayrıntısı ve sırlarıyla da ilgilenmelidir.İnsanın; bilinmezlerin peşinde koşa kaşa, kendi bilinmezliğini unutması kadar tuhaf bir şey var mı?

İnsanın, önce kendini tanıması, kendini sorgulaması ve kendisi ile ilgili bilinmezlere cevap araması gerekir. Bu, insan olmanın ilk şartıdır.

Kim olduğunu bilmek isteyenler için 1990 larda mizahi bir dille kaleme alınmış yazı buyurun…

siz kimsiniz

Pratik misiniz?

Hiçbir şeyi fazla dert etmezsiniz. Duruma uygun kararları çabucak verir, uyum sağlarsınız. Bir şeyi kusursuz görmek de, beş para etmez bulmak da size göre değildir. Durumun size uygun yanını farkeder, size uymayan yanları üzerinde durmazsınız.

İşleri kolaylarsınız. Sıkıntılı bir durumu panik yapmadan çözümleme yolunu seçersiniz. Arkadaşlarınız ille de birlikte olmak isterler. İyi bir çalışma arkadaşı olduğunuzun farkındasınız değil mi? Hayatın güçlüklerini değil, kolaylıklarını görürsünüz. Titiz arkadaşlarınız size şaşar, Nasıl da her şeyi yoluna koyuyorsun diye hayranlıkla kıskançlık arası duygularını ara sıra açıklarlar.

 Durumun tehlikesi, aslında ne kadar duyarlı olduğunuzun anlaşılmaması, bu bakımdan özen gösterilmesi gereken bir kişiliğiniz olduğunun farkedilmemesidir. Ama siz bunu da dert etmezsiniz. Hem de etmeyin, çünkü PRATİK’siniz.

Romantik misiniz?

  Olduğu gibi kabul etmek sizin için değildir. Hep olması gerektiği gibiyi arıyorsunuz. Hiçbir şey de olması gerektiği gibi değil. Olanla yetinmek size göre değil. Sık sık gerçekçi ol uyarısıyla karşılaşıyorsunuz ama gerçek insandan insana göre değişen bir şeydir, siz de bunu anlatamıyorsunuz.

Duyarlı yapınızın farkedilmemesi sizi çok üzüyor ama çok az kişi bunu farkedebildiği için duruma alışmak zorunda olduğunuzu biliyorsunuz. Bu da sizi ayrıca üzüyor, gelecekten umudunuzun da azalmasına yol açıyor.

Çok küçük bir armağanla sevinirsiniz, bunu da Kimsecikler bilmiyor. Çevrenizdeki dikkatsizliklerden,kabalıklardan yoruluyorsunuz. Yanlış zamanda, yanlış yerde doğduğunuzu düşünüyorsunuz. Keşke 18. yüzyılda yaşasaydınız. Çevrenizde doğanın güzellikleri, zarif insanlar, incelikli bir müzik olmalıydı.Aslında her şey daha iyi olmalıydı. Ne çare ki, hayatın gerçekleri arasında yaşama estetiği kendisine pek yer bulamıyor.

Sempatik misiniz?

 Başkalarının hoşuna gitmek sizin de hoşunuza gidiyor. Ne demişler tatlı dil, güler yüz. İnsanlar günlük sıkıntılardan öylesine bunalmış ki, hayatı güzelleştirecek küçük bir şey bile onlara yeterli. Siz de insanları biraz olsun mutlu etmek için çaba harcamaya üşenmiyorsunuz.

Çocukluğunuzdan beri böyleydi. Sizi görenlerin içi açılırdı. Şimdi de size sempatik diyorlar. Herkes işlerinizin kolayca yoluna girdiğini görüp sizi şanslı sayıyor ama siz bunun şansla ilgisi olmadığını biliyorsunuz. İyi ki çok güzel değilsiniz.

Biliyorsunuz, güzellik sempatinin dostu değildir. Güzellik ilk bakışta çarpıcı olabilir ama sempati sürekli etkilidir.Dostluğa önem veriyorsunuz, dostlarınız da size. Dikkat, şansınızı kırmayın. Bir de ne yazık ki sıkıntılı olmaya hakkınız yoktur. Herkes neyin var? diye başınıza üşüşür. Siz de uzun etmeyin, sempatik olmak kolay değil.

Antipatik misiniz?

Çocukluğunuzda da size uygun patik yoktu. Şimdi de hiçbir şeyin uygun olmaması ne talihsizlik. Talihiniz yok,sorun burada. İnsanları pohpohlamaktan hoşlanmıyorsunuz. Aslında gerçek bu ama talihsizlik yakanıza yapışmış. İnsanların yanlışını söylemek kusur mu?

En iyiyi siz yapıyorsunuz ama değerinizi bilmiyorlar.İkiyüzlü değilsiniz, kimsenin yüzüne gülmüyorsunuz ama insanlar da bunu istiyor demek ki. Aman, sizden hoşlanmıyorlarsa siz de onlardan hoşlanmazsınız, olur biter.

Değeriniz bilinmiyor mu? Bu zamanda iyinin değeri bilinir mi? Serviste en çok çalışan sizsiniz ama farkına varan mı var? Ona buna gülenler el üstünde. Adınızı suratsıza çıkardılar, varsın çıkarsınlar. Vara yoğa gülmek marifetse onların olsun. Sizin de kıymetinizi bilen çıkar. Siz tuttuğunuz yolda devam edin.

Nöratik misiniz?

Evet, nörotiksiniz, ne varmış bunda? Hem herkes biraz nörotik değil mi? Boşuna mı yazmış çizmiş Freud? Evet de okuyan kim? Okusalar da anlamazlar ya. Nörotik olmak artık çağdaş hayatın bir parçası. Ayrıca sanatsal algının da şaşmaz bir kriteri. Ama bu duygusuzlar ne bilirler ki? Aslında insan yapayalnız, çağın gerçeği bu.

Kafka’yı anlamak gerekiyor. İnsanın böceğe dönüşündeki o ince karanlığı bilmek gerekli. Gerekli de kim anlıyor?

Sinirliymişim, evet sinirliyim. Başkaları da pek sinirsiz, ben de buna sinir oluyorum. Psikiatrim da beni anlamadı. Uyum sağlamamı istiyor. Onu da çok uyumlu buldum. İnsan ruhunun uyumla değil de uyumsuzlukla beslendiğini bilmiyor ki. O da bence aşırı uyum hastalığına yakalanmış. Nörotik olmak artık sorun değil, asıl sorun nörotik bile olmamak.

Bak işte, gene sıkıldım.

Erotik misiniz?

Kardeşim insanlar hayatı kendileri güçleştiriyor. Ah duygular, vah duygular diye kendilerini de karşısındakini de tüketiyorlar. Hayatlarını yaşamıyorlar. Sonra da mutluluk peşinde koşuyorlar. Sen hayatını yaşamamayı kafana koymuşsun bir kere, nasıl mutlu olacaksın? Hayatın temeli ne? İçgüdüler. Nedir içgüdüler?

Korunma,beslenme, çoğalma değil mi? Eh bir evde oturuyorsun, iyi kötü karnını da doyuruyorsun. Çoğalmak için de cinsellik verilmiş. Verilmiş de sen hayvan değilsin ki. İnsansın, hep de doğanın istediğini yapacak değilsin ya?

Cinselliğini çoğalmak için değil de bedeninin isteği için yapacaksın. Dünyanın aslı faslı bu değil mi? Aşktı,sensiz yapamadım, seni unutamamdıların sonu ne? Buyrun yatağa değil mi? Bunu baştan bilip de kendini yormasan daha iyi olmaz mı? Öyleyse cinselliğimizi yaşamalıyız.

Bak, kadınlı erkekli birçok bunalım hep o davadan çıkmıyor mu? Bana ahlaktan falan dem vurmayın, bilirim ben o ahlakları. Fırsatını buldu mu ne ahlak kalır ne mahlak. Yok başkasının yanında herkes Hazreti İbrahim kesilir. Çok gördüm onları ben. Kendi karısına namus, ahlak, başkasının karısına özgürlük, hayatını yaşamak numarası.

 Ben cinselliğimin farkındayım kardeşim. O yılışık ikiyüzlüğü de reddediyorum. Başkasının keyfinin aleti de değilim. Kendi keyfimin sultanıyım.

 Erotik miyim? Kabulüm. Size de tavsiye ederim.

Otomatik misiniz?

Neymiş neymiş, vallahi farkında değilim. İnan ki seni görmedim, görsem selam vermem mi? Dalgınlık da değil de başka bir şey. Evden işe, işten eve koşmaktan dünyayı unuttum desem yeri. Evin ekmeğini bile ben düşünüyorum, biliyor musun?

Çocuklar büyüyecekti de yüküm hafifleyecekti, ne gezer. İşim daha da arttı.Anneciğim hep kızı olsun istermiş, ona yardımcı olur diye. Biz de gerçekten ona yardımcı olduk. Şimdi, boyunca kız büyütüyorsun da salata yapmayı öğretemiyorsun. Yok Dersim var, yok Aman anne sırasını mı buldun,arkadaşlarla çıkıyoruz. Şaşıp kalıyorum. Onun yaşındayken ağabeyim izin almadan evden çıkamazdı. Zaman böyle diyoruz, onlar başka ortamda büyüdü diyoruz, ezilen gene biziz. Geçen gün reklamlarda mutfak robotu diye bir şey anlatıyorlardı da güldüm. Benden iyi mutfak robotu mu olurmuş?

Benim hayatım otomatiğe bağlanmış gibi. Bas düğmeye, koş işe. Bas düğmeye koş eve. Bas düğmeye, koş çarşıya, pazara. Bas düğmeye annesin. Bas düğmeye karısın. Bas düğmeye hizmetçisin.

Ne pil ister ne elektrik,karşınızda otomatik.

Artistik misiniz?

Bunda şaşacak bir şey yok. Herkesin içinde oyuncu bir çocuk var, ama biz ne yapıp edip onu yok etmeyi biliyoruz. Sizinki de içinizde kaldı. Şimdi çocukluğunuzda annenizin rujunu, allığını sürüp de aynada şarkı söylediğinizi anlatmanın hiç faydası yok ki. Sesiniz de güzeldi.

Arkadaşlar, toplandığınızda size hep Hadi şarkı söyle demezler miydi? Hayat işte. Bir elinizden tutan olsaydı sizin de sanatçı olmanız işten bile değildi.

Şimdilerin şarkıcılarına bakıyorsunuz da şöyle sahnede nasıl hareket edeceklerini bile bilmediklerini görmüyor musunuz?Hayır hayır, siz öyle rol yapar gibi hareket edip de arkasından artistik dedirtenlerden değilsiniz. Sizde sanatın gerçek ateşi yanıyor, ama iyice küllendi. Talih yardım etseydi, şarkı söylemek, tiyatro, ne bileyim, belki sinema bile olurdu. Baksanıza kendi halinde kızcağızları bile oyayıp, boyayıp neler yapıyorlar. Size de onları seyrederken kendinizi onların yerine koyup hayal kurmak kaldı. Hayat işte, sizinki de böyle oldu.

Bitik misiniz ?

Sabahları yataktan kalkmayı bile canınız istemiyor değil mi? Zar zor kalkıyorsunuz. Her gün aynı terane. Nasıl yorgunsunuz… Yani bıraksalar yeniden yatıp akşama kadar kalkmazsınız. Kalktıktan sonra biraz biraz toparlanıyorsunuz, öğleye kadar idare ediyorsunuz, öğleden sonra gene bir halsizlik çöküyor ki sormayın.

Şu işe gitmek olmasaydı ne yapardınız?

Hep böyleydiniz ya, geçenlerde arkadaşlarınız Bir doktora gitsen dediler, siz de gittiniz. Doktor da Sizde kansızlık olabilir dedi. Aman sanki çok önemli bir şey söyledi. Siz de kansız olduğunuzu biliyordunuz.Kansızlık, cansızlık hepsi var işte. Hiçbir şeyi canınız istemiyor. Ortada can istetecek bir şey de yok ya.

Millete de şaşıyorsunuz, ne öyle har har koşmaklar. Hep aynı şeyleri yaparlar, gene de har har koşarlar. Gözünüz bir an önce eve gitmekte, eve gidince de uzanıp yatmakta.

Haklısınız siz BİTİK’siniz.

Atik-tetik misiniz?

Şu insanlara şaşıyorsunuz. Hepsi de miskinlik illetine tutulmuş gibi. Sokakta yürüyenler bile adımımı atsam mı, atmasam mı? diye düşünüyorlar. Tembellik kanımıza işlemiş, böyle nasıl kalkınırız? Amerikan filmlerine baksana, herkes sanki bir yere koşuyor. İçlerinde yaşama telaşı var. Bizimkiler, aman canım insanın üstüne fenalık getiriyor.

 Sabah mahmurluğu falan işin bahanesi, bunlar gün boyu mahmur. Uyuşukluğun mazereti biter mi? Şu kadınların bitmez tükenmez yakınmaları neden? İşleri bitmiyormuş da, yorgunluktan ölüyorlarmış da. Ayol artık çamaşır mı kaldı, bulaşık mı dert. At makineye yıkansın. İşlerini bitirmeyi bilmezler sonra da haminnemden kalma laflar ay bittik, tükendik.

Bunlar kocalarını da tutamaz. Ayol adam ne yapsın senin gibi miskini. Sokakta canavar gibi karılar, kimi bulsak diye geziyor. Bunlar gündüz böyle olurmuş da gece yatağı kuvvetli olurlarmış. Ayol onun yatağından ne olacak, orda da miskindirler merak etme.

 Siz ATİK-TETİK’siniz, hiç kuşku yok.

Politik misiniz?

Politikayla çok ilgilisiniz. Yok öyle, birinin huyuna suyuna gidip de çok politiksiniz dediklerinden değil,Gerçekten politikayla ilgilisiniz.

Partiler ne diyor, ne yapıyor, liderleri ne konuşuyor, hepsiyle ilgilisiniz. Yalnız iç politikayla değil, dış politikayla da ilgileniyorsunuz. Gorbaçov’u çok beğeniyorsunuz. Dünyaya yeni ufuklar açtığını düşünüyorsunuz.Reagan’ın politikasını sevemediniz. Bizimkilerden de Özal’ı hiç sevememiştiniz; güvenmemiştiniz, bakınız haklı çıktınız. Demirel eskidi. İnönü de çok yavaş. Sempatik güvenilir doğru, ama şöyle insanı alıp götürmüyor. Dış politikada çevrecilik, silahsızlanma, nükleer silahlara karşı olmak, birçok yenilik var. Bizde senben kavgasını şaşmıyoruz.

Soldasınız elbette, ama öyle şabloncu değil, yenilikçi solda. İnsanı genişleten solda. Çevrenize de şaşıyorsunuz,Bu nasıl ilgisizlik? diye. İnsanların politikaya sanki tiyatro seyreder gibi bakmalarına şaşıyorsunuz. Politika, onların hayatını yönetiyor da haberleri yok. Fiyatların artmasından yakınıyorlar, haklarını alamadıklarını söylüyorlar, ama bütün bunların politikayla ilgili olduğunu görmüyorlar. Asıl derdimiz de bu ya.

Doğrusu siz gerçekten POLİTİK’mişsiniz.

Kozmatik misiniz?

A doğrusu severim. Kadın dediğin bakımlı olacak. Şöyle kendisine bakacak da neyim eksik, neyim fazla görecek. Makyaj canım makyaj. Boşuna mı insanların bunca merakı, insanın tabiatında var. Bakın Afrika’nın yerlilerine, boyaları karıştırıp karıştırıp yüzlerine sürüyorlar. İnsanın tabiatında var. Güzellik başka şey.

Ne hakkımız var kendimizi çirkinleştirmeye değil mi? Bakımlı olacaksın. Öyle başkası için değil, kendin için. Senin göz zevkin yok mu? Dünya kadın güzelliği üstünde duruyor. Doğrusu kendini bırakan kadınlara şaşıyorum. Ne o öyle sapsarı bir yüz, kınamsık bir surat. Benim bakasım gelmiyor, erkekler ne yapsın?

Doğrusu kadın dediğin bakımlı olacak. Öyle yaşla maşla ilgisi yok bunun. Her yaşın kendine göre süslenmesi var. İşin sırrı da bu ya, öyle apukarya maskarası gibi gezmeyeceksin. Makyaj dediğin kusurlarını örtecek,güzelliklerini gösterecek. Ben severim. KOZMETİK derlermiş, desinler, umurum değil. Bak bunu da dedirtmeyeceksin. Kendini gösteren makyaj biraz acemiliktir. Usta işi makyajda ne yaptığın bile belli olmayacak.

Neyse, sen de öğreneceksin.

Egzotik misiniz ?

Şöyle gözleriniz çekilse, küçük adımlarla uçar gibi yürüyorsanız size Ne egzotik? derler. Uzak ülkelerden gelmiş gibi, en çok da Uzakdoğu ülkelerinden. Japonya, Çin, Havaii. Öyle değil de, uzak ülkeleri görmek, oralarda yaşamak hayaliniz varsa, siz de egzotiksiniz demektir.

 Aslında oralarda yaşamak isterdiniz, ama hiç değilse görebilseydiniz. Nasıl da istiyorsunuz bir Japonya gezisini. Gazetelerdeki gezi programlarına bakıyorsunuz, hiç değilse oraların havasını kokluyorsunuz. Oralarda bir çay içmek, güneşin doğuşunu seyretmek, karşılıklı eğilerek selam vermek, sade bir evde oturmak, şöyle kapıları yanlara doğru açılan.Özlem işte deyip geçilecek bir şey değil, belki de bir tutku. Ama şimdilik bir hayal. Olsun. Siz EGZOTİK’siniz.

Güzel bir şey değil mi?

Aslında ne TİK’lerimiz var ya, kiminin farkına varırız, kimininse farkına bile varmayız. Birkaç TİK’imiz bir arada da olabilir.Bilmiyorum çevrenizden bazı çizgiler, bazı renkler görebildiniz mi? (Ya kendiniz de?)

 ESTETİK’lerin her şeyde güzellik arama merakını,

 OTANTİK’lerin yerel çizgilerini,

 TAKTİK’lerin oyundan oyuna geçmelerini,

 AROMATİK’lerin her şeyin gizli kokusunu nasıl aldığını,

 AKUSTİK’lerin seslere açık dünyasını,

 PLASTİK’lerin yapmacık dokusunu,

 OPTİK’lerin hayatı bambaşka gözlerle görmesini,

 LASTİK’lerin eğilip bükülme yeteneğini, siz de bulup gözlemleyebilirsiniz.

İnsanın TİK’ini görmek biraz da onun kişiliğini görmek değil midir? Görmek de hoşgörmek de insana özgü değil mi?

Peki Siz kimsiniz ?

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir