Mies van der Rohe’nin Vizyonunu Anlamak
20. yüzyıl mimarisinin öncü isimlerinden Ludwig Mies van der Rohe, kariyerine Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınmadan önce Almanya’da başladı. Modernizme geçişi ve yenilikçi tasarımları, onu zamanının en etkili mimarlarından biri haline getirdi.
Taş ustası bir ailede büyüyen Mies, genç yaşlardan itibaren mimariye büyük bir ilgi duydu. Modernist ilkeleri daha sonra kendi tasarım felsefesini şekillendirecek olan Frank Lloyd Wright ve Le Corbusier gibi öncü mimarların çalışmalarından büyük ölçüde etkilendi.
Günümüz mimarisi ve tasarımı bugünlere gelene kadar birçok yenilikçi aşamadan geçti ve her bir mimari hareket ya öncekilerin üstüne koyarak ya da her şeyi reddedip yepyeni bir akım başlatarak mimari tarihine damgasını vurdu.Bu değişim toplumsal yapı ve talepleri ile paralel olmuştur.
Mies van der Rohe’nin mimari felsefesinin özünde sadeliğin gücüne olan inanç vardı. Bir binanın yapısının temel unsurlarını ortaya çıkarmak için gereksiz süslemelerin ortadan kaldırılmasının önemini vurgulayan ünlü “az, çoktur” ifadesi ikonikleşti.
Farnsworth Evi / Ludwig Mies Van der Rohe 1945-1951
Mies, Dr. Edith Farnsworth ile 1945-46 kışında Şikaogo’nun Kuzey Kıyısında bir akşam partisinde buluştu. Fox Nehri kıyısında bir hafta sonu evi yapmasını istedi. Farnsworth Evi 1951yılında tamamlandı.
Taşıyıcı duvarların yerini kolon ve kirişler alınca serbest mekan düzeni ile ilktir.Birleşik Devletler’de 20. yüzyılın çok önemli binalarından biridir. Modern mimarlığın önemli örneklerinden olan ve şaşılası şekilde tümüyle cam olan; dikdörtgen prizması biçimindeki bu yapısı Fox Nehri’nin yerleşime ayrılmış üç bölgesine bakmaktadır. Tek bir mekânın kurulmasının hikayesidir.
Tarihçi Maritz Vandenburg Bu yapıdaki her fiziksel öğe imbikten geçirilerek düşünülmüştür ve kendi özünü yansıtmaktadır. İç mekan eşi görülmemiş bir saydamlık ile içselleştirilmiştir. Şeklinde ifade etmiştir .
Mies van der Rohe’nin Farnsworth Evi’nde mekân tanımlayıcı öğeler, mobilyalar, teknik detaylar tamamen mimarın karar verdiği unsurlardır. Bu, mekânda bütünsel bir biçim dilinin oluşturulması anlamında son derece etkili bir yaklaşımdır.
Farnsworth Evi’nin taşıyıcı platformlar üstüne oturtulduğunu görüyoruz. İki yüzeyin toprakla temasını keserek yatay düzlemin su üzerinde yüzme efekti düşünülmüş. Evi oluşturan yatay düzlemler (döşeme ve tavan) ve doğada salınan 8 adet taşıyıcı, buna katkı sağlayan yapısıyla arazide asılı duruyor.
Mies bunu yatay ve dikey elemanları birbirine bağlamadan ve döşemeleri kendini taşıyan dikmelerle kaynaştırmadan çözüyor; dikmeler yalnızca yüzeysel olarak döşemelere bağlantı sağlanıyor.. Sonucunda binayı oluşturan her eleman alanda tüm sadeliğiyle ayrı ayrı duruyorlar ; geleneksel inşaat tekniğindeki gibi tek bir eleman yerine yapı sessizce yerinden kaldırılmış, uçan bir öğe formunu almış.
Manifestosu
Manifestosu
-Biçim için işlevselliği feda etmeyin.
-Bir projeye başlamadan önce ihtiyaçları tam olarak anlayın.
-İşin başından sonuna kadar bütün detaylarına özen gösterin.
-Projeye başlarken aklınızda net bir fikir olsun.
-Doğaya saygıyla yaklaşın.
-Tarihi yapılara saygı duyun ama yeniden yaratmayın.