İç mimari de algı ve tasarım
İç mekan algılaması en temel tanımıyla, bakanın kendisi ile çevresinde gördüklerinin birbirlerine göre konumlarını algılaması olarak tanımlanabilir. İnsan içinde bulunduğu mekan ile sürekli bir etkileşim halindedir. Mekanın bünyesindeki fiziksel etkenler, kullanıcıları sürekli uyarır. Mekan; sınırları, yüzeylerin formu, renkleri, dokusu, anlamı vb. gibi özellikleriyle kavranmaya çalışılır.
Mekanın fiziksel değişkenleri ile psikolojik faktörler arasındaki ilişkileri kapsayan ‘Mekansal Algı’ kavramına açıklık kazandırmak için çevre bileşenlerinin toplam etkisinin saptanması gerekmektedir.
Fark ettiniz mi kentsel yaşamda İhtiyaç duyulan hacim git gide küçülmekte ve insanların neredeyse bedenlerinin bir parçası gibi hareket eden yaşama alanları zoraki olarak oluşturmaya başladı.Bu durum hem mobilya hem de iç mekân tasarımlarında sistem arayışlarına yönlendirmiştir. Açılabilen, esneyebilen, hareket eden, döndürülebilir sistemler sadece büyük ölçekteki mekanlarda görmek yerine, küçük hacimlerde de aynı tarzda sistematik çözümleri görmekteyiz.
Hacimlerin küçülmesi fonksiyonların azalmasına neden olmamaktadır. Yeni sistemler ile beraber küçük hacimlerde modüler,değiştirilebilir, taşınabilir mekânlar oluşmaya başlamıştır. Gelecekte konut kavramının değişmesiyle beraber insanlar alışılmışın dışında daha küçük hacimlerde yaşayacaklar ve küçük ölçekteki bu yaşam yeni mobilya sistemlerinin ortaya çıkmasına olanak sağlamaktadır.
Bu durum uyuma, oturma, çalışma, yemek yeme ve depolama gibi sistemlerin üretiminin gelişmesine olanak sağlamıştır. Üretilen bu sistemler sayesinde, mekânların hacimleri minimum seviyeye ulaşmaya bir adım daha yaklaşmaktadır.
Duvar yatakları mekânın genişlemesini ve gerektiğinde ise hacimsel olarak küçülmesine olanak sağlamaktadır.Kütüphane olabilir veya kitap okuma mekânı oluşturabilir.Bu tamamem kullanıcının ihtiyacını karşılamaya yönelik sistemlerdir.
Örnek olarak genç odası ; bireyin kendini en rahat ve özgür hissettiğiniz yer olmalı.ödev yapmak ve arkadaşları ile vakit geçirmek için fazladan alana ihtiyaç olması gerekir.Bunu sağlamanın yolu daha fazla depolama alanın olması, yatağının ve çalışma masasının yaşama alanını engelleyecek şekilde olmaması gerekir.Bu nedenle uyku-çalışma-depolama işlevlerinin bir arada olması katlandığında hacimsel boşluk, açıldığında ise fonksiyonel özellik taşıması bireyin yaşama alanında kendini rahat ve özgür hissetmesi sağlamasında önemli rol oynamaktadır.
Veya kendinizi rahat hissedebilmeniz için ihtiyacınız olan temel elemanlar : Rahat bir koltuk, ayaklarınızı uzatacağınız bir puf, loş ışık ve kahvenizi koyabileceğiniz bir sehpa.Düşünsenize hepsi bir arada sistemde çözümlenmiş.
Mental yorgunluğunuzdan kurtulmak için bedeninizi dinlendirmek yerine, elinizdeki vakti hobilerinize ayırmak…
Hepsi günlük yaşamın gerektirdiği ihtiyaçlar.
Bu doğrultuda dünyada oldukça hızlı bir şekilde ilerlemeye devam eden küçük hacim algısı, insanlarda sıcak, bütünleşmiş mekanlarda yaşamaya karşı bir ilginin oluşmasına neden olmuştur.Bu gelişime ayak uydurmuş ve küçük, yalın hacimler üretmeye başlamıştır. Böylelikle iç mekanlar hem form hem de mobilya bakımından gelişime açık hale gelmiştir.
Gelişen teknoloji, değişen ihtiyaçlar, artan dünya nüfusu ve azalan mekan ihtiyacı doğrultusunda küçük metrekareli konut ihtiyacının artması kaçınılmaz. Bu doğrultuda ,yaşadığınız alanın rahat ve özgürlük hissi sağlamak için mekanlarda bu tasarımları destekleyen mobilya çözümleri ve yeni sistemler insanların neredeyse bedenlerinin bir parçası gibi hareket eden tasarımların oluşması zaruri bir eylem dönüşmüştür.En güzel örnek Japonların o küçük alanlarda oluşturdukları algılarla dünyanın en mutlu insanları olmaları…